- dudák
- in dúdak -a m (á; ȗ) redko dudar: ob peči je sedel dudak in piskal na dude
Slovar slovenskega knjižnega jezika . 2000.
Slovar slovenskega knjižnega jezika . 2000.
dudak — is., ğı 1) Ağzın, dişleri örten ve dışarıya doğru az veya çok kıvrılan üst ve alt kenarlarından her biri Birdenbire kavalı dudaklarına götürdü ve üfürmeye başladı. H. E. Adıvar 2) mec. Ağız Eve dudağınızda bir şarkı ile dönüyorsunuz. H. Taner… … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak benzeşmesi — is., dbl. Dudak ünsüzlerinin veya yuvarlak ünlülerin düz ünlüleri etkileyip yuvarlaklaştırması … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak eşlemesi — is., sin., TV Sözlendirmede, perdedeki görüntüde yer alan dudak hareketlerine uygun ses çıkarma … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak kalemi — is. Rujun daha kalıcı olmasını sağlayan ve dudak çizgilerini belirlemeye yarayan kalem … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak dudağa gelmek (veya kalmak) — öpüşmek Bir zaman böyle birbirini karşılıklı öpücüklere boğduktan sonra, nefesleri kesilinceye kadar dudak dudağa kaldılar. N. Cumalı … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak ucuyla söylemek — belli belirsiz anlatmak, isteksizce söylemek Size hayır kalmadığını dudak ucuyla söyleyiverirler ve gerçekten dedikleri de çıkar. R. N. Güntekin … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak boyası — is. Dudakları boyamak için kullanılan kokulu, renkli madde, ruj … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak çukuru — is. Üst dudağın ortasındaki oluk … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak tiryakisi — is. İçtiği sigaranın dumanını içine çekmeksizin dışarı üfleyen tiryaki … Çağatay Osmanlı Sözlük
dudak ünsüzü — is., dbl. Ağız boşluğundan gelen havanın dudaklara çarpıp patlamasıyla veya dudakların aralığından sızmasıyla oluşan ünsüz b, p, m, v, f … Çağatay Osmanlı Sözlük